Duyular anne karnından itibaren gelişmeye başlayan ve çevre ile tanışmada, etkileşim başlatmada ilk aracılar olarak görülmektedir. Toplamda 8 duyu sistemimiz vardır. Bunlar; tat, koku, işitme, görme, taktil (dokunma), vestibüler, proprioseptif ve introseptif sistemlerdir.

Tat Duyusu; Oral temelli duyu organıdır. Ağız, çocukluktan itibaren nesnelerin tatlı-tuzlu, ekşi-acı aromasını tanımamızı, anlamlandırmamızı sağlar. Ağız içindeki gelişimin ana unsurunu tad duyusu oluşturur.

Koku Duyusu; Kişinin çevresindeki kokuları algılamasını ve tanımasını sağlayan duyusal bir yetidir.

İşitme Duyusu; Kişinin çevresindeki sesleri tanımasına, iletişim kurmasına ve tehlikeleri fark edebilmesine yardımcı olur.

Görme Duyusu; Kişinin çevresindeki ışık kaynaklarından gelen ışık dalgalanmalarını algılayarak görsel olarak deneyimlemesini sağlayan duyusal yetidir.

Dokunma (Taktil) Duyusu; Kişinin dokunma, basınç, titreşim, sıcaklık ve soğukluk gibi dokunsal uyarıcıları algılamasına olanak tanır.

Vestibüler Duyu; Vücudun denge ve yerçekimi ile ilgili bilgileri algılayarak, kişinin vücut pozisyonunu ve hareketini düzenlemeye yardımcı olan bir duyusal sistemi ifade eder.

Proprioseptif Duyu; Kişinin vücudunun konumunu ve hareketlerini algılamasını sağlayan bir duyusal sistemi ifade eder. Vücut parçalarımızın nerede olduğunu, nasıl hareket ettiğini ve birbirleriyle nasıl etkileşimde bulunduğunu gösterir.

İnteroseptif Duyu; Vücudun fizyolojik süreçlerini algılayan bir duyusal sistemi ifade eder. İntroseptif duyu, kişinin vücut sıcaklığı, kalp atışı, solunum hızı, kan basıncı, susuzluk, açlık, yorgunluk, ağrı ve diğer içsel durumlar gibi fizyolojik değişiklikleri fark etmesini ve anlamasını sağlar.

Duyusal uyaranlara karşı oluşturulan ilk cevaplar, döllenmeden yaklaşık olarak beşinci haftadan sonra oluşmaya başlamaktadır(Pekçetin, 2015).  Duyu bütünleme süreci ise beynin duyusal alıcılardan gelen girdileri alarak ve bu cevaplara  uygun olacak şekilde davranışsal ve motor cevaplara dönüştürme biçimini ifade eden bir terimdir (Ashburner J ve ark. 2013). “Duyu bütünlüğü” kavramını ilk olarak Dr. Jean Ayres 1972 yılında “kullanım için bilginin organize edilmesi” şeklinde tanımlamıştır. Duyu bütünleme, bir bireyin çevresinden gelen duyusal bilgileri derlemesi, organize etmesi ve anlamlandırarak anlamlı bir cevap ortaya çıkarması süreci olarak tanımlanabilir. Bu, bireylerin sesleri, görüntüleri, dokunsal uyaranları, koku ve tatları algılamasını ve bu bilgileri anlamlandırmasını içerir. Bireyler, bu süreç sayesinde dış dünyadan gelen duyusal bilgileri, düşünme, öğrenme, davranışa dönüştürme ve sosyal etkileşimde bulunma gibi alanlarda kullanabilirler. Bazı bireyler, bu duyusal bilgileri doğru bir şekilde işlemekte zorluk çekerler, bu da günlük yaşamlarını etkileyebilir. Beynin girdiyi alması organize etmesi ve duyusal bilgiyi kullanmakta yaşadığı zorluklar sonucu, kişinin günlük hayatını verimli etkileşim içinde yaşamasında problem yaşaması duyusal işlemleme bozukluğu olarak adlandırılır. Duyu bütünleme süreci, dikkat, motor becerilerin gelişimi, duygusal ve davranışsal kontrolün öğrenilebilmesi açısından büyük önem taşır.

Duyu bütünlemede, özellikle büyüme çağında olan küçük yaş grubu çocuklar için bilişsel, fiziksel ve sosyal becerilerini geliştirmeyi hedefleyen, kişiselleştirilmiş tedavi planları oluşturulur. Duyu bütünleme terapisi, küçük yaş grubu çocukların genel işlevselliğini ve yaşam kalitesini artırmayı amaçlar. Bu duyusal alanlarda problem yaşayan küçük yaş grubu çocukların duyu bütünleme terapisi alması uzmanlar tarafından önerilmektedir.